BİZ SENİ ÖLDÜ SANIYORDUK
yansımalar
önsöz
Tavan ve yer tarafları kararmış beton duvarın sonunda blok camlı çerçevenin altından odaya geçti. Sağ tarafı boydan boya blok cam kaplı odanın ortasında, bir basamak aşağıda sarı fayanslı zeminin üstünde çeşitli elektroniklerle dolu çalışma masalarından en arkadakinde oturan kişi geldiğini fark etmemiş bilgisayara bakıyordu.
-Doktor.
Geleni iyice görmek için sandalyesini bilgisayarın başından masanın yanına çekti,
-Evet.
-Doktor, az önce yazı hanemizde haritacılar ile öyle ilginç bir konuşma geçti ki. Rota çiziciler makineye yeni bir hesap yaptırmışlar, sonuç öyle garip ki, aslında eskiler bunu zaten biliyorlarmış sanırım, seyahatlerin esasında nasıl işlediği.
-Ama bu konuda raporlar çok eksik, madem biliyorlardı yoksa bizden mi gizliyorlarmış.
-Olabilir doktor, çünkü sahi ilginç bir sonuç bulmuşlar. Diyorlar ki yaşadığımız üç boyutlu uzay aslında iki boyutlu bir uzayın hareketi sonucu oluşmuş bir illüzyon ve seyahatin hareketi ise rota boyunca dört boyutlu yeni bir uzay oluşturuyor. Düşünsene doktor, asla anlayamadığımız şu saçma fizik kuralları aslında iki boyutlu uzayda var olan gerçek kuralların eksik yansımalarıymış diyorlar. Sonra seyahat dediğimiz şey geminin indirgenmesi ile üst uzayın hareketi sırasında ulaşacağı bir başka konuma varmasıymış, ya da ona benzer bir şey, bilirsin benim yaşlı kafam bu yeni bilimsel buluşları pek almıyor.
-İyi, tamam, peki bu buluş neden raporlanmamış.
-Emin değilim doktor, belki yeni uzay oluşumla ilgilidir; düşünsene tüm varlığımız aslında trende uyuklarken kurduğun, durağın geldiğinde irkilip uyanınca, yine dalmışım diyerek bir daha aklına gelmeyecek bir düş diyorlar.
-Yani her seyahatin kendi evrenini oluşturduğunu mu söylüyorsun, şimdiye kadar kaç seyahat yapıldı, 27 evren, ve hepsi seyahatin sonuna kadar kendilerine göre milyon yıllar yaşayıp yok oldular; bu hiç mantıklı değil, doğruysa, o zaman bizde böyle olabilir miyiz, gerçek evrende saniyeler süren bir şeyin bizim tüm varlığımız olması, lütfen sus ve bir daha ağzını açma, şimdi kafamı karıştırdın iyice.
BİRİNCİ BÖLÜM
sonra seni gördüm
Fazlasıyla sıkıcı bu bölümü atlamada bir sorun olduğunu düşünmüyorum hatta asıl hikayenin 3. bölümde başladığı ve ondan öncekilerin sayfa sayısını arttırmak için yazıldığı söylenebilir. Bu kitapla ne yapmaya çalıştığımı bilmiyorum, sadece biraz kırgınım, özel olarak birine değil, genel olarak hayata, geçmişime, öyle bir şey işte.
İyi biri değilim bunun farkındayım, geçmişimden asla kaçamayacağımın farkındayım, zamanında beni sevmiş herkes aynı şeyi söylüyor artık sevmiyorum diyor, onlarını anlıyorum, hepinizi anlıyorum, işte beni üzen buna rağmen hiç bir şey yapamamak; belki sen de beni anlamaya çalışsaydın, boş ver. Hiç bir şey için asla geç olduğunu düşünmüyorum, kimsenin geçmişi umrumda değil, herkes değişme şansını hakediyor, insan özgür olmadığını kendine inandırıyor ama bu doğru değil, kimsenin seni yargılamaya hakkı yok çünkü bilmiyorlar, hiç biri bilmiyor. Zaman ilginç bir kavram, bence anlamsız bir kelime, bence hiç bir kelimenin anlamı yok. Şu hayatta inandığım tek eşitlik eğitim eşitliği, keşke hepimiz eşit olsaydık ve aptal çocuk kitaplarında gibi dünyanın çevresinde el ele verip gülümseseydik ancak ben temastan hoşlanmıyorum bu yüzden ben ölmeden hepimiz el ele veremeyeceğiz. Pekala, şöyle söyleyeyim, seni affetmeyeceğim, çünkü zaten sana hiç darılmamıştım, benim gibi biri nasıl başkalarını affedecek kadar küstah olabilir, en azından bunun farkındayım; tamam, seninse bana söylemek istediğin bir şey yok, anladım.
1
En eski anım nedir bilmiyorum, bazı görüntüler hatırlıyorum ancak bunlar sadece kurmuş olduğum hayaller belki gerçeğin hafızımada kalan çarpık yansımaları olabilir; bu anılardan birinde eski evdeydim, yürümeyi yeni öğrenmiştim ya da henüz bilmiyordum, perde açıktı, karanlık geceyi görebiliyordum. Saatten emin değilim, sanırım sabah uyumuştum ve artık uykum yoktu, şimdi böleceğim ama bu karanlık bana anlatmak istediğim başka bir anıyı hatırlattı.
O zamanlar geceleri uyumazdım, güneş doğarken bir kaç saat yatıyordum, günün çoğu duvara, tavana bakarak geçmişi düşünmekle geçiyordu. Pek çok şeyi düşündüm, özellikle kendi hayatıma başkalarının gözünden bakmaya çalıştım ve hiç bir şey göremedim, kimsenin beni tanımadığını, kimsenin beni özlemediğini. Eskiden tanıdığım herkese ulaşmaya çalıştım, bir şeyler arıyordum, eski hayatımı izledikçe hep böyle yalnız olduğumu farkettim, telefondaki herkesi aradım, kimse cevap vermedi. Sonra tekrar geçmişi hatırlamaya çalıştım, kendimi karşıma koyduğumda bu adamdan nefret ettim, hiç bir işe yaramıyor dedim, ölmeyi düşündüm. Bir gece banyoya gittim, elimde iyice bastırmadan kesmeyen bir maket bıçağı vardı bu yüzden sol koluma batırmaya çalıştığımda istediğimden daha derine girdi, bileğim boyunca çektim, lavaboya akarken öylece izledim; sonra aynaya baktım, aynada yüzüme bakıp ne kadar çirkin olduğumu düşündüm, bu gerçekten kötü bir his, maalesef insanlar fazlasıyla ön yargılı. Bana değer verildiğinde bunun ne kadar samimiyetsiz olduğunu biliyorum, iyilik yaptığını düşünüyor, şu zavallının da sevgiye ihtiyacı var diyor; samimiyetsiz insanlardan nefret ederim, kimsenin bana acımasına ihtiyacım yok, insan her şeyden önce kendisini düşünmeli, kimse sevmediği şeyleri yapmak zorunda değil. Aynada tekrar geçmişimle karşılaştım, gerçekten yaptığım tüm hataları öylece bırakıp kaçacak kadar bencil işe yaramaz biri olduğumu düşündüm, hiç de iyi biri olmadığımı ve ölümümüm ancak daha çok kötülük getireceğini düşündüm. Değişmek istedim, bazı şeyler için çok geç ama bazıları için değil, buna hakkım yok dedim, kaçmaya hakkım yok, henüz özgür değilim. Ne hoş bir düşünce fakat bu anının ardından kalan hayatıma aynı salak halimde devam ettim, yine kimseye hiç bir faydam dokunmadı, keşke bu kadar olsa ancak zarar verdiklerim de oldu, görüyorsunuz o gün ölseydim dünya pek çok insan için daha iyi bir yer olacaktı; yatmadan düşündükleri daha az kötü anı olacaktı ve belki neden üzgün oldukları sorulduğunda her şey çocukluğumda diye başlayan daha az cümle kuracaklardı, aslıda iyi niyetle verdiğim yaşama kararı yine bir işe yaramadı. Hala değişebilir mi, artık çok geç, ben bile geçmişimdeki çoğu detayı hatırlamıyorum, artık çok geç, olmak istediğim kişi olamadım ve daha acısı o kişi olmayı aslında hiç istemedim.
Diğer geceye dönersek gözlerimi açtığımda ilk hiç bir şey göremedim, üstümden battaniyeyi çekmeye çalıştım, fazlasıyla sıcaktı, bedenim kızgın kumun altında gibi yanıyordum; battaniye üstüme yapışmış, bacağıma dolandı, beşiğin korkuluğunu hissettim, terli ellerim tahtada yapışkan, ıslak izler bırakırken bacağımı sallıyor, yatağa sürtüyordum. Battaniyenin kareli bir dokusu vardı, kalın değildi ama kapısı ve penceresi kapalı odada rahatsız ediyordu. Koca bir örümcek ağına takılmış gibi hissediyordum, kolum sürekli korkuluğa çarpıp yapışkan battaniyeyi tenimde hissettikçe içime başka bir his düştü; örümcek, her an gelecek, burada sıkıştım kaldım, her an gelecek ve yapabileceğim hiç bir şey yok. O an sis aralanmaya başladı koltuğa düşen ay ışığını seçmeye başladım; tavanda ampul yeşil parlıyor, sonra sönüyor, farklı renklere bürünüyor, tekrar yeşil, anlamıyorum, hepsi hayal gibi. Yataktan çıkmaya çalıştığımı hatırlıyorum, ağdan kurtulmak istedim, durduğum her an sıkılıyordum, kemiklerim sızlıyordu, derimin altında yabancı bir şeylerin hareketini hissediyordum, hepsinden kurtulmak istiyorum. Terliyorum, terim bedenime yapışıyor, bedenim kurtulmak istiyor, karanlık duvarların köşelerini göremiyorum, duvarlar üstüme doğru düşüyor. Havasız odada ay ışığının beni serinletmesini bekliyorum ancak ışık buraya yetişmiyor, rüzgarın sesi yok, nefesimin sesi yok. Ay ışığının oluşturduğu çizgi büyüyüp küçülüyor, bu çocukluğum boyunca gördüğüm bir kabus; koltuk, lamba, dolap hepsi önce yavaşça uzaklaşıp küçülüyorlar, anlam veremiyorum, sonra bir anda büyüyorlar, tüm görüşümü kaplıyorlar, ezileceğimi sanıyorum, tekrar küçülüyor. Hiç biri gerçek değil gibi, kitaplık burnumun ucuna geliyor fakat elimi uzattığımda öylece içinden geçiyor, görmek istemiyorum, neye inanacağımı bilmiyorum; gözümü kapattığımda tenimde bir şeyler yürüyor, korkuyorum, en basit gerçekleri bilemediğim için, en ilkel duyularıma güvenemediğim için korkuyorum, bunların hiç birini istemedim. Işığın üstüne garip gölgeler düşüyor, dalgalar oluşuyor, korkuyorum; tenimi söküp atmak istiyorum, kemiklerimi kırmak, şu aptal hapisaneden kurtulmak istiyorum. Uzanabildiğim kadar yukarı uzandım, korkuluğun tepesinde yatay tahtayı tutmaya çalıştım; bir ayağımı dikey tahtalardan birine dayayıp kendimi yukarı çektim, bir anda tek bacağım beşiğin ötesinde tahtanın üstünde oturuyordum, ellerimle iyice kavrayıp diğer ayağımı da geçirdim, dengemi kaybedip düşeceğimi sandım, bedenimi biraz geriye verip dengemi sağladım. Dikey korkulukları sıkıca tutarak yatağın seviyesindeki tahtaya kendimi bıraktım. Şimdi diğer tarafta, ayaklarım ince tahtanın üstünde, çubukları tutarken eğilmeye çalışıyordum, ayağımı yere değdirmeye. Yere indiğimde halının sert telleri ayağıma batıyor, cam kapalı ve terliyordum, koltuğa oturmak istedim, orada rahatça uyumak. Önüne geldim, üstünü tutup kendimi yukarı çekmeye çalışsam da olmadı, sağlam tutabileceğim bir yeri yoktu, sürekli elim kayıyordu; bacağımı kaldırmaya çalışırken koltuk gittikçe yükseliyordu sanki, yetişemiyorum.
Gerisini hatırlamıyorum, yatağa tekrar çıkmış olabilirim, yerde uyuyakalmış olabilirim, hiç uyumamış olabilirim belki de bunların hiç biri olmamıştır, belki bir kaç farklı anıyı birbirlerine karıştırdım. Her neyse, demek istediğim o karanlık görüntü hep aklımın bir köşesinde geziniyor. O gün ne oldu emin değilim ancak geceleri beşikten çıkmaya devam ettim, çocukluğumda zaman zaman yerde uyuyordum, gençliğimde ve sonrasında da başka durumlardan dolayı bazen yerde uyumaya devam ettim, böylesi daha rahat geliyordu.
Anlattığım geçmişimi, o aptal günleri özlemiyorum, geçmişimde özlemeye değer hiç bir şey olmadı, tanıdığım kimseyi bir daha görmek istemiyorum, beni tanıyan kimse beni özlemiyor. Tıpkı bu anı gibi hep bir şeylerden kurtulmaya çalıştığımı hatırlıyorum; bu günler bitecek diyorum ve hayır mutlu bir son beklemiyorum, neyi beklediğimden emin değilim, bir şey beklediğim yok, geçmişim kaçmaya çalıştığım rezilliklerle dolu, sürekli kaçtım fakat asla kurtulamadım, şimdi gözlerimi kapatıyorum, açtığımda gölgemi görüp senden nefret ediyorum, keşke bunların hiç biri yaşanmasaydı, keşke bir gün uyandığımda şöyle olsa; camdan dışarı bakıyorum, sokağa çıkıyorum ve kimse beni görmüyor, karşımdan gelen adamın yüzüne bakıyorum, yolunu kesiyorum oysa içimden yürüyüp geçiyor, hayaletmişim gibi. Sonra tarihin başından beri tüm günler ince bir çizgi halinde önüme sıralanıyor, en kötü anılarıma gidiyorum ve bunların hiç birinin hatırladığım gibi değil de aslında mutlu anılar olduklarını görüyorum, hepsi basit bir yanlış anlaşılmaymış; hatta belki yolun ötesinde karşımda bir başka gölge var, o da benim gibi, yanına gidip şöyle diyorum,
-Özür dilerim.
Anlayışla gülümsüyor,
-Teşekkür ederim.